Meryem Uzerli nin Hürriyet'teki söyleşisine ilginin altında, modern Türk kadınının pençesinde kıvrandığı 'Seks and the City Alaturka' diyebileceğimiz hazin durumun deşifresi yatıyor.
Bu Hafta sonu Türk erkekleri için biraz ‘sıkıntılı’ geçti. Muhteşem Yüzyıl’ın sabık Hürrem Sultan’ı Meryem Uzerli’nin Hürriyet gazetesinde yayımlanan röportajı sonrası pek çok erkek etrafındaki kadınların ‘hainler’ bakışlarına, sorgulayıcı iğnelemelerine, ‘kadın haklı’ sözlerine maruz kaldı. Bu kadarla kalsa iyi... Aralarında gözyaşları içinde arkadaşlarını arayanlar, güneşlendikleri iskelede eski sevgili ‘Can Ateş’e ateş püskürenler, oturduğu kafede söyleşiyi yarıda bırakıp yanındakine dönüp uzun uzun dedikodusunu yapanlar, sosyal medyada olayı çok okunanlar listesine taşıyanlar da çıktı.
(cuneyt Özdemir Radikal yazısı)
Kesinlikle magazin eklerini okumayan, Suriye, Mısır dışında haber duymak bile istemeyen sevgili Radikal okurlarımızın duruma Fransız kalmamaları için isterseniz konuya dalmadan önce kısa bir özet geçeyim. Meryem Uzerli, Almanya’da doğup büyüyen, adı sanı duyulmamış bir oyuncudur. 3 yıl önce Timur Savcı ve Meral Okay kendisini Muhteşem Yüzyıl dizisinde başrolü, Hürrem Sultan’ı oynaması için Türkiye’ye davet ederler. Oyuncumuz 3 yıl içinde ‘muhteşem’ bir şöhrete sahip olur. Derken kendisini bir sevgilinin kolunda görmeye başlarız. Gel zaman git zaman her şey yolunda giderken günlerden bir gün aniden Uzerli Almanya’ya tüyer. Millet “N’oluyoruz yahu?” derken Uzerli’nin eski sevgilisi işadamı Can Ateş tanıdığı gazetecilere demeçler vererek oyuncunun ‘dizi şartları nedeniyle tükenmişlik sendromuna yakalandığını, bu yüzden arkasına bakmadan Almanya’ya kaçtığını’ tüm Türkiye’ye duyurur. Türkiye’de ‘dizi şartlarından’ başlayıp ‘tükenmişlik sendromuna’ kadar uzanan, aylar sürecek geniş bir geyik muhabbeti ve ciddi tartışma başlar. Meryem Uzerli aylar boyunca susar, hiç konuşmaz. Nihayet sessizliğini geçen hafta sonu Ayşe Arman için bozar.
Bu kısa özetten sonra, isterseniz sessizlik bozulduktan sonra ortaya çıkan tabloya bakalım. Uzerli’nin sözlerinden anladığımız kadarıyla olaylar hiç de eski sevgili Can Ateş’in söylediği gibi gelişmemiş. Uzerli’nin Almanya’ya kaçışında belki Türkiye’deki dizi şartlarının rolü vardır ama asıl başrol, bizzat eski sevgilinin Uzerli’ye karşı tutumunda yatmaktaymış. Üstüne üstlük bu da yetmezmiş gibi Uzerli eski sevgiliden hamileymiş ve çocuğu aldırmayı da asla düşünmemekteymiş. Tabii bütün bunları benim böyle hızlı özet geçtiğime bakmayın. Hürriyet Pazar ekinin neredeyse yarısını kaplayan söyleşide Uzerli eski sevgili ile sevişme yöntemlerinden korunamama nedenlerine kadar her şeyi detayları ile anlatmakta tereddüt etmemiş.
Etrafımızdaki kadınları en çok etkileyen kısım ise işin tamamen duygusal kısmı. Yani eski sevgilinin tek bir röportajda canavara dönüşen silueti. Can Ateş’in aylardır Türk magazin basınına gazladığı ‘eski sevgiliyi zor günde yalnız bırakmayan vefakâr eski sevgili’ efsanesinin bir röportajda nasıl da yerle bir olduğunu gördük. Uzerli öyle bir tablo çizmiş ki bu röportaj sonrasında bir süre için Can Ateş Berlin’e, Meryem Uzerli ise Türkiye’ye yerleşse herkes için çok daha hayırlı olacak!
Bu çok konuşulan röportaj sonrasında magazin basınının olayı algılama biçiminin kadınların konuştuğu detayların çok uzağında, hâlâ bir erkek egemen dilin gölgesinde kaldığını görmek de ayrı bir tuhaflık.
Magazinin derdi Uzerli’nin platonik aşkının Beyaz olup olmadığı düzeyinde. Pardon, bir de elbette eski sevgili Can Bey’in yeni sevgilisinin kim olduğu sorunsalı var!
Oysa Meryem Uzerli’nin röportajını böylesine çok konuşulur kılan ve kadınların gözünde çok önemli bir noktaya taşınmasına neden olan, bu soruların cevapları değil. Aslında modern Türk kadınının uzun bir süredir pençesinde kıvrandığı ‘Seks and the City Alaturka’ olarak özetleyebileceğimiz hazin durumun deşifre edilmesi yatıyor. Uzerli, özetle ilişkilerdeki ilişememe meselesini kendi hikâyesinde çok da iyi özetlemiş. Pek çok kadının hangi şöhrette, hangi güzellikte, hangi statüde olursa olsun erkek dünyasına hapsolmuş halini pek yalın ortaya çıkarmış.
Uzerli bir Alman gibi büyüdüğü için Türkiye’deki bu ilişki hiyerarşisini hem anlamıyor hem de kabullenemiyor. Delirme noktasına kadar geliyor.
Karşısındaki erkeğin aslında ne düşündüğünü bilememe hali, güven kelimesinin sıfır çekme durumu, ilişkideki fluluklar, bir türlü flörtten vazgeçmeyen, büyümeyen erkek sendromu ile yüzleşmeler ve elbette en önemlisi istenmeyen çocuk karşısında erkeğin takınabileceği durum Meryem Uzerli söyleşisinde pek çok kişinin kendi hayatlarındaki kimi enstantaneler ile yüzleşmesine veya hatırlamasına yol açıyor.
Bir klişe ile özetlersek: ‘Evet, herkes kendi hayatını yaşıyor.’ Gelin görün ki artık pek çok hayat birbirininkine benziyor. Uzerli söyleşisi bizlere pek çok kadının aynı aşk, flört ve ilişki ikliminde hapis hayatı yaşadığını gayet net özetliyor.
Söyleşi sonrasında dökülen pek çok gözyaşının Meryem Uzerli’nin değil kendi ilişkilerinin tanıdık çıkmaz sokaklarına akmasının nedeni de bu olmalı!